Dede Topraklarını Ziyaret Et
Yazar Kadir Daylık   
Perşembe, 13 Aralık 2007
Türkiye’de 50 yıldır aynı evde, baba evinde oturan kaç kişi olduğunu hep merak etmişimdir. Ben Orhan Pamuk dışında böyle birini tanımıyorum mesela. (Ve başlıbaşına böyle bir gerçek bile bir Türk’e Nobel verilmesi için yeterli olur gibime geliyor.)İşin kötüsü, yarım asırdır aynı evde oturanların toplam nüfusa oranı yılların seyri içinde azalıyor da. 80’ler bu umutları iyice yitirdiğimiz yıllar oldu.
Türkiye’de 50 yıldır aynı evde, baba evinde oturan kaç kişi olduğunu hep merak etmişimdir. Ben Orhan Pamuk dışında böyle birini tanımıyorum mesela. (Ve başlıbaşına böyle bir gerçek bile bir Türk’e Nobel verilmesi için yeterli olur gibime geliyor.)İşin kötüsü, yarım asırdır aynı evde oturanların toplam nüfusa oranı yılların seyri içinde azalıyor da. 80’ler bu umutları iyice yitirdiğimiz yıllar oldu. Zira insanlar evlerini artan bir ivmeyle müteahhide verip yerlerine dikilen apartmanlardan birer ikişer kat alıp satmaya başladılar. Globalleşen dünyanın “finansal enstrümanları” yeni yeni tanınıyordu. Belli ki kapitalizmin, dünyayı, üzerinde yaşayan insanlara kendi köyünü unutturmadan küresel bir köy haline getirme niyeti yok. Modern kent hayatının ritmi, çarpık bir ekonomik sistemle birleşince, bir süre sonra insan bırakın baba/dede evinde yaşamayı, dede topraklarının neresi olduğunu dahi bilme/hatırlama ihtiyacı duymayabiliyor. Galiba yaşla ilgili klişe ifadeyi takiben “ insan kendisini nereli hissediyorsa, oralıdır” da diyeceğiz yakında. Ancak hissiyattan ve “memleket neresi hemşerim” sorusuna verilen cevaptan öte bir şeydir, “memleket”. Orası “ikametgâh senedi” alma ihtiyacını en az hissettiğimiz yerdir. Orada “satılık arsa” peşinde koşmayız. Arabamızı temiz tutmak adına sokaklarına çöp attığımız bir yer hiç değildir. Benimsediğimiz, güzel değerlerini yarına taşımayı arzu ettiğimiz bir yerdir. Bugününü veya yarınını yönlendirebilecek fikir, değer veya tasarıları desteklediğimiz yerdir. Özendiğimiz yerdir memleket. Ve özenmemişsek, zaten hiçbir zaman “bizim” olmamıştır.Paradoksal gibi görünse de, yaşadığımız büyük şehirlerle olan ilişkimizde bu vardır. Çünkü kentli olmak da, aslında insanın geçmişini hatırlayabilmesinden, yeniden özen göstermeyi bilmesinden geçer.Belki bu yüzden, işe dede topraklarını ziyaretle başlamalıyız. Gidip göreceğimiz bir dede toprağımız varsa, dedelerimiz çoktan toprak olmuş olsa dahi, orada bir hikâyemiz var demektir. Toprağında, çayında gezerek, insanıyla konuşarak, belki bu hikâyenin daha önce çevrilmemiş sayfaların açıp okuyabiliriz. Ve nerede yaşıyorsak yaşayalım, hayatımızı o hikâyeden yola çıkarak da temellendirebiliriz.Çocukken okullarda “gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür” şarkısını söylerdik. Bugün bu şarkıyı duyunca gözlerimizin sulanmasını “memleket” hassasiyeti sanıyoruz. Oysa belki de derinlerde gömülü bir suçluluk duygusu bu ve ancak dede topraklarını ziyaret ederek, hikâyemizi ve yeniden özen göstermeyi öğrenerek aşabileceğiz.Cumhuriyet döneminin resmi milli eğitim ve tarih anlayışı, geçmişimize ve dedelerimizin hikâyelerine karşı insani ve samimi bir yakınlık duymamıza, onlarla sıcak ve canlı bir ilişki kurabilmemize pek olanak tanımadı. Geçmiş, tarihlerini ve sonrasında yapılan anlaşma maddelerini ezberlememiz gereken “şanlı şerefli” çok sayıda “çetin savaşın” soğuk yüzü ya da “sefa ve eğlenceye” düşmüş yöneticilerin ülkelerine ihanetleri olarak yansıtıldı bize. Kendi hikâyemize zemin teşkil edecek dede hikâyemizden habersiz büyüdük. Bu tablo bizi sadece düne değil, bugüne karşı da yabancılaştırır oldu.Bugün oturduğumuz kentlerin, semtlerin hikâyelerini bilmeyebiliyoruz. Su kaynaklarından, flora ve faunasından, kütüphanesinden hepten habersiziz. 16. yüzyıldan kalma cami ve anıtsal yapılarından haberdar olmayabiliyoruz. Haberdar olan “turistlere” de sahte bir imrenmeyle bakıyoruz.Oysa dedemizin bir coğrafyası, bir hikayesi vardı. Peki bu hikaye yarına bırakabileceğimiz bir süreklilik taşıyacak mı? Ölmeden önce dedelerinin topraklarını ziyaret et! Bulacağın kendi hikâyendir.(Türkiye’de Ölmeden Önce yapmanız Gereken 101 Şey – Akdoğan Özkan)